BASINA VE KAMUOYUNA
NEREDEN NEREYE?
Akıl ve bilimden ayrılmayan namus ve liyakat esaslı yönetim anlayışı ile onca yoksulluk, yoksunluk, borç ve yıkıma karşın kısa sürede uçak üreten bir sanayi ülkesi ve kendini doyuran 7 ülkeden biri olan Türkiye’yi yaratan, iki Dünya Savaşı arası dönemin ve 1929 Büyük Buhranı’nın bütün kısıt ve zorluklarını aşarak gemiyi limana ulaştıran Cumhuriyet Halk Partisi; kurucusu Atatürk’ü çok erken yitirmesi talihsizliğine eklenen 2. Paylaşım Savaşı’nın yarattığı küresel yıkımın olumsuz etkisi altında girdiği 14 Mayıs 1950 seçimlerini, emperyal güçlerin İslam coğrafyasındaki tek Laik Cumhuriyeti güdümlerinde bir din devletine dönüştürme hedefleri doğrultusundaki (günümüzde BOP’la süren) çabalarının da katkısıyla kaybetmiş, iktidarı Demokrat Parti’ye devretmiştir.
Ülkemiz 73 yıldır -kısa süreli birkaç koalisyon hükümeti dışında- genellikle Cumhuriyetimizin “laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devleti” olarak tanımlanmış temel nitelikleri ve Aydınlanma Devrimleri ile sorunlu sağ partiler tarafından yönetilmektedir.
Son olarak 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 faşist darbelerinin solsuz ve soluksuz bıraktığı ortamın ürünü olarak 2002 Kasım’ında iktidara gelen Siyasal İslamcı AKP; Cumhuriyet kazanımlarını geriletmiş, Laik Cumhuriyet düşmanı F. Gülen cemaatinin kamuda kadrolaşmasına olanak sağlamış, “mezardaki ölülere bile oy kullandırın” denilen 12 Eylül 2010 referandumunda yargıyı da aynı cemaate teslim etmiş, yargı ve emniyetteki cemaat kadrolarının kumpasları ile “Türk Ordusu’nun kafeslenmesine” ve 21. yüzyılda demokrasimizin darbe kalkışması ihanetine uğramasına neden olmuş, bastırılan bu hain girişimin ardından diğer tarikat ve cemaatlerle işbirliğini sürdürmüş, şaibeli 2017 referandumu ile rejimi değiştirerek fiilen uyguladığı ‘’Tek Adam’’ yönetimine hukuki meşruiyet kazandırmış, dış borç, yolsuzluk ve yoksullukta rekor kırmış, laiklik ilkesini ağır tahribata uğratmış, kuvvetler ayrılığını yok ederek demokratik hukuk devletini tarumar etmiş, selden yangına, salgından depreme yaşamsal önemdeki tüm sorunları yönetmede başarısız olmuş, ekonomiyi krizden krize sürüklemiş, ama yine de son seçimleri kazanabilmiştir.
NEDEN ?
Çünkü bu süreçte CHP; kuruluş felsefesinden, antiemperyalist özünden uzaklaşmış, Kemalist ideolojisinden utanır olmuş, kendi olmaktan vazgeçmiş, “Son 10 yılda en çok değişen parti biziz”, “30’ların CHP’si değiliz”, “Biz neyi terk ettiysek saray artık tam odur” ve benzeri söylemlerle
2
başkalaşmış, hiçbir dahli olmayan kimi uygulamalar için yapılan -herhangi bir olumlu yanıt da alınamayan- “helalleşme” çağrıları ile zımnen mahkum edilmiştir. Bunlara ilaveten; solculuğu etnikçilik, demokratlığı mezhepçilik sanma cehaletine tutsak edildiği, Kemalizm’e “ırkçılık”, ulusalcılığa “faşistlik”, Atatürk’e “katliamcı” diyen gafillerle anılır olduğu için tabanında ciddi kırılmaya neden olmuştur. O kadar ki; tarihin ilk antiemperyalist ulusal bağımsızlık savaşı meydanlarında doğmuş, kurulduktan 50 gün sonra devlet kurmuş “Atatürk’ün Partisi”; “Benim ömrüm CHP zihniyetiyle mücadeleyle geçti”, “Zamanı geldiğinde Anayasanın ilk 4 maddesini değiştirebiliriz”, “Anayasadan Türklük çıkarılmalıdır”, “Türkiye’nin bugün Said Nursî modeline ihtiyacı olduğunu düşünüyorum”, “İstanbul Sözleşmesi kadına şiddeti 10 misli artırdı” diyen Laik Cumhuriyet karşıtları ile aynı potaya sokulmuş, içine bu sapkın görüşleri savunanlar doldurulmuş, hatta kimliği ile özdeşleşmiş Anayasanın ilk 4 maddesini değiştirmeyeceğine dair protokol imzalamak zorunda bile bırakılmıştır.
Böylelikle CHP, iktidar seçeneği olmaktan çıkmış, diğer partilere benzemiştir.
Bu ortamda, “Millet İttifakı” adı ve “Dostlarımızla İktidar Olacağız” söylemiyle CHP liderliğince bir araya getirilen, ama CHP’nin hiçbir ilke ve değerini benimsemeyen, devamlılığı ancak CHP yönetiminin verdiği ödünlerle sağlanabilen “6’lı Masa”; bütün koşullar mevcut iktidarın aleyhinde iken bileşimindeki uyumsuzluk ve seçimlerin Anayasaya aykırı ve adaletsiz koşullarda (ki tüm uyarı ve çağrılara karşın “mağduriyet yaratmama” gerekçesiyle bunların hiçbirine itiraz edilmemiştir) yapılması yanında, süreçteki vahim hataları, son birkaç aydaki akıl almaz savrulmaları ve çok yanlış tercihleri sonucu hezimete uğramış, coşku ile sandıklara koşan geniş halk kitlelerini hayal kırıklığına uğratmıştır.
Bu arada masayı oluşturan partilerden 4’ü umduklarından fazlasını alıp mutlu olurken seçmeni ve tabanıyla hüsrana uğrayan tek parti CHP olmuştur.
Bu ağır yenilginin ardından doğal olarak güçlü ve haklı bir ‘’Değişim’’ talebi dile getirilmeye başlanmıştır.
NASIL BİR DEĞİŞİM?
Genel Merkezimiz adını aldığı Atatürk’e, kurucularına, onbinlerce üyesine ve aziz milletimize duyduğu sorumlulukla “6’lı Masa”nın 28 Şubat 2022’de yayınlanan ilk “Mutabakat Metni”ne ilişkin eleştirilerini duyurduğu 02 Mart 2022 tarihli basın açıklaması ve gazete ilanlarından itibaren seçime kadar geçen süreçte yüz yüze görüşmeler, basın açıklamaları ve gazete ilanları ile uyarılarını defalarca yinelemiştir. Bir demokratik kitle örgütü olarak bu soruyu da -bu kez duyulması dileğiyle- yine dostça bir uyarı ile yanıtlamak isteriz.
Öncelikle değişimden kastedilenin; sadece kişilerin, kurulların değil, onlarla birlikte politikaların da değişmesi, CHP’yi CHP yapan değerlere yabancılaşmanın son bulması, parti programına uyulması, süregelen yenilgilerin nedeni olan yönelişlerden, savrulmalardan kurtulunması olduğu görülmelidir.
3
Beklenen;
- Yıllardır uygulanan neoliberal politikalarla üretimden kopmuş, fabrikalarını, ulusal varlıklarının önemli bölümünü özelleştirmelerle yitirmiş, milyonlarca geçici sığınmacı ile demografik yapısı bozulmuş, etnik ve dini ayrımcılıkla kutuplaştırılmış insanlarımızın özlemlerine yanıt verecek
- Lider merkezli değil politikaların tabandan tavana oluşturulup örgütlerce halkla buluşturulduğu, parti içi demokrasiyi kurumsallaştıran, emeğin en yüce değer olduğu bilinciyle dünyaya bakan
- Emperyalizmi yenilgiye uğratan ilk ulusun çocukları olmanın özgüvenini taşıyan, gerektiğinde özeleştiriden kaçınmayan, yanlış gördüğünde eleştirmekten korkmayan
- “Yurttaş Hakkı” bilinciyle hukuk devletini kıskançlıkla koruyan, emperyalizmin mikromilliyetçilik ve mezhepçilik oyunlarına gelmeyen, etnik köken ayrılıkçılığını bütünleştirici ulus (millet) kavramı ile çözen, mezhep ayrımcılığını laiklik özgürlüğünde sorun olmaktan çıkaran, üniter ulus devlet yapısından ödün vermeyen bir “Demokratik Toplumcu Değişim”dir.
NE YAPILMALI?
Ülkemizin acil gereksinimi; Yeniden, laik bilimsel eğitimdir.
Yeniden, 1921 değil, 1961 anayasasını esas alan demokratik hukuk devletidir. Yeniden, kuvvetler ayrılığıdır.
Yeniden, üstünlerin hukuku değil, hukukun üstünlüğüdür. Yeniden, kadın-erkek eşitliğidir.
Yeniden, ulusal birlik ve iç barıştır. Yeniden, sınır güvenliğidir.
Yeniden, toplumcu kamucu sağlık sistemidir.
Yeniden, bölge merkezli karşılıklılık esaslı onurlu dış politikadır. Yeniden, özgür basın, özgür bilim, özgür sanattır.
Yeniden, kendini doyuran, yüksek teknolojili ürün üreten karma ekonomidir. Yeniden, güçlü demokratik kitle örgütleri, güçlü sendikalar, örgütlü toplumdur. Yeniden, gençlerimize fırsat eşitliği, iş güvencesidir.
Yeniden, kendi gücü ile kalkınacağına inanan millettir.
Yeniden, tarikat cemaat kuşatmasından kurtulmuş devlettir. Yeniden, yarınlarına güvenle bakan Türkiye’dir
4
Kısacası, YENİDEN ATATÜRK CUMHURİYETİ’dir.
Öyleyse CHP bir an önce; başarısı kanıtlı, günümüzde de geçerli olduğu yaşananlarla doğrulanmış, dünyaca örnek alındığı da pek çok yabancı devlet ve bilim insanı açıklamalarıyla ortada olan ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE SİSTEMİ yoluna girmelidir. (Bu bağlamda, 23 Nisan 2022 ve 23 Nisan 2023 tarihlerinde Genel Merkezimiz kanalı ile iki kez yayınladığımız, demokratik kitle örgütleri ve siyasi partilerle paylaştığımız, diğer uyarılarımız gibi gazete ilanları ile de duyurduğumuz Yeniden Atatürk Cumhuriyeti Manifestomuz’un dikkate alınması talebimizi yineliyoruz.)
Yeni TBMM yapısına bakıldığında; önümüzdeki dönemde Laik Cumhuriyetimizi ve Cumhuriyet kazanımlarımızı korumakta hepimize çok daha zorlu görevler düşeceği ortadadır. En önemli dayanağımız Atamız’dan miras ideolojimiz (Kemalizm), en değerli gücümüz Laik Cumhuriyet’in yetiştirdiği, Ulusumuz’un büyük çoğunluğunu oluşturan nitelikli insan kaynağımızdır. Bu dayanak ve güçle DEMOKRATİK TOPLUMCU DEĞİŞİMİ gerçekleştirmek umuda giden ilk adım olacaktır.
Saygılarımızla…
Taylan BİNGÖL
Atatürkçü Düşünce Derneği
Kocaeli Şubesi Yönetim Kurulu Adına